MKE Genel Müdürü ve SAHA İstanbul Yönetim Kurulu Başkan Vekili İlhami Keleş, kurumun yalnızca ürün geliştiren bir yapıdan çıkarak artık kendi teknolojisini üreten bir şirkete dönüştüğünü belirtiyor. Bu dönüşüm, hem yurt içinde kritik savunma ihtiyaçlarını karşılamayı hem de dost ve müttefik ülkelere teknoloji transferiyle katkı sunmayı amaçlıyor.
Keleş’in değerlendirmelerine göre MKE, Azerbaycan, Moğolistan, Demokratik Kongo ve Ürdün gibi ülkelerde kurduğu fabrikalarla savunma alanında global bir üretim ağına kavuştu. Böylelikle sadece Türkiye için değil, aynı zamanda uluslararası pazarda da etkin bir rol üstlenmeye başladı.
Dünyada giderek artan dron tehditlerine karşı MKE, TOLGA Dron Savunma Sistemi (TOLGA DSS) adını verdiği yapay zekâ destekli bir çözüm geliştirdi. Bu sistem, komuta kontrol odası, radar tespit sistemi, soft kill jammer, farklı menzillere sahip kuleli silah sistemleri ve özel mühimmat ailesinden oluşan bütünleşik bir savunma kalkanı sunuyor.

Keleş, TOLGA DSS’nin özellikle İsrail’in “Demir Kubbe” sistemine benzer şekilde, dronlara karşı “ikinci bir çelik kubbe” görevi göreceğini vurguladı. Sistem, 300 metreden 3 kilometreye kadar farklı mesafelerde etkili olabiliyor. Dakikada 1100 atım yapabilen 35 mm’lik silahı ve parçacıklı mühimmatlarıyla düşük maliyetli ama yüksek etkili bir savunma çözümü sunuyor.
IDEF’te tanıtılan TOLGA DSS, şimdiden çok sayıda ülkeden yoğun ilgi gördü. Önümüzdeki aylarda kurulacak test ve demo alanında yabancı heyetler sistemi bizzat deneyimleme fırsatı bulacak.
Keleş, Ukrayna-Rusya savaşıyla birlikte savaş konseptlerinin değiştiğine dikkat çekiyor. Modern savaşlarda pahalı sistemler kadar ucuz, pratik ve erişilebilir çözümlerin de kritik rol oynadığını belirterek MKE’nin geliştirdiği EBU (Etkin-Basit-Ucuz) formülünün bu ihtiyaca cevap verdiğini ifade ediyor.
Özellikle insansız hava araçları ve kamikaze dronların sahadaki başarısı, bu yaklaşımın önemini ortaya koydu. MKE de bu doğrultuda kendi FPV ve kamikaze dron projelerini geliştirdi. Geliştirilen mühimmatlar ve özel tapalar sayesinde bu sistemler, güvenlik ve etkinlik açısından dünya standartlarının ötesine geçti.
Dronlarda kullanılan tapaların sadece patlatmaya odaklanmasının ciddi güvenlik riskleri oluşturduğunu söyleyen Keleş, MKE’nin dünyanın en güvenli dron tapasını geliştirdiğini açıkladı. Bu sayede sadece düşman unsurlar değil, taşıma ve depolama aşamalarında da maksimum güvenlik sağlanıyor.

Milli Savunma Bakanlığı tarafından da standart haline getirilen bu tapalar, artık Türk Silahlı Kuvvetleri envanterine girecek her dronda zorunlu hale getirildi. Bu gelişme, Türkiye’yi bu alanda dünya çapında standart belirleyen bir ülke konumuna getirdi.
Türkiye’nin kimyasal, biyolojik, radyolojik ve nükleer (KBRN) savunma ekipmanlarında dışa bağımlı olduğunu hatırlatan Keleş, MKE’nin geliştirdiği yerli çözümler sayesinde bu alanda önemli bir adım atıldığını söyledi. Maske üretimindeki deneyimin üzerine eklenen KBRN kıyafetleri, sensörler ve aksesuarlarla birlikte uçtan uca yerli çözümler oluşturuldu. Bu ürünler, uluslararası sertifikasyon süreçleriyle birlikte NATO ihalelerine girebilecek seviyeye ulaştı.
MKE, sadece kara sistemlerinde değil denizcilikte de önemli bir atılım gerçekleştirdi. DENİZHAN Deniz Topu, Türkiye’yi dünya çapında bu alanda üretim yapabilen sayılı ülkeler arasına soktu. Bugüne kadar Deniz Kuvvetleri’ne beş top teslim edildi, ayrıca Endonezya’ya ihracat anlaşması imzalandı.

Bunun yanı sıra PİRANA Kamikaze İnsansız Deniz Aracı, düşük radar izi, yüksek hız ve hassas vuruş kabiliyetiyle dikkat çekiyor. Komuta kontrol sistemleriyle entegre çalışan PİRANA, TCG Anadolu ve Bayraktar TB3 ile yapılan müşterek tatbikatlarda başarıyla test edildi.

Kara platformlarında ise elektrikli GÜRHAN Obüsü, Türkiye’nin motor ve güç gruplarında dışa bağımlılığını azaltan önemli bir proje oldu. Fırtına Obüsleri’nin alternatifi olarak geliştirilen GÜRHAN, elektrikli güç grubu sayesinde ambargolara karşı kritik bir çözüm sunuyor.

MKE’nin bir diğer stratejik yatırımı ise patlayıcı üretiminde gerçekleşiyor. Kırıkkale’de yaklaşık 818 milyon dolarlık yatırımla kurulan dev tesis sayesinde Türkiye’nin patlayıcı kimyasallarındaki dışa bağımlılığı tamamen sona erecek. Yeni fabrika, 5 milyon metrekarelik bir alanda kuruluyor ve kısa sürede üretime geçmesi planlanıyor.
MKE, teknolojiyi sadece bugünün ihtiyaçları için değil, geleceğin savaş konseptleri için de geliştiriyor. Tandoğan’da kurulan İleri Malzemeler Ar-Ge ve Teknoloji Merkezi, ODTÜ’deki Manyetik Malzemeler Merkezi, İTÜ’deki Elektronik ve Gömülü Sistemler Merkezi ve Elmadağ’daki Enerjik Malzemeler Merkezi ile kritik teknolojiler üzerine yoğunlaşılıyor.
Bu merkezler, sadece ürün geliştirmekle sınırlı kalmayıp, Türkiye’nin uzun vadeli teknolojik bağımsızlığını sağlayacak altyapıyı da oluşturuyor.
İlhami Keleş’in öncülüğünde MKE, yalnızca Türkiye’nin savunma sanayiinde değil, uluslararası pazarda da güçlü bir oyuncu haline geliyor. Dost ve müttefik ülkelere teknoloji transferi, yurt dışı fabrikaların kurulumu ve sürdürülebilir ihracat politikalarıyla MKE’nin vizyonu, “ürün geliştiren” bir şirketten “teknoloji üreten” bir küresel aktöre evrilmiş durumda.
Keleş’in ifadesiyle, “MKE yalnızca silah veya mühimmat üreticisi değil, komple çözüm sunan bir teknoloji şirketidir.”